[TR] Kervan'ın sorularına yanıtlar

Boğaziçi'nde Matematik Öğretmenliği bölümünde okuduğunuzu, bir dönem arkadaşlarınızla bir kitap ayracı projesi başlatarak İyilikhane'nin temellerini attığınızı, kendi gayretinizle animasyon alanına atılıp University of the Arts London'a kabul aldığınızı ve bu serüvenin The Box gibi bir meyve verdiğini biliyoruz. Öncelikle bunları hazırlayan Boğaziçi'ndeki öğrencilik yaşamınızdan söz açmak istiyoruz. Okurken derslerle, hocalarla aranız nasıldı? Okuduğunuz bölümle ilişkiniz nasıldı?
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin hazırladığı Kervan Dergisi'nde yayımlanmıştır. 23.08.2018
Boğaziçi, lisede okurken hayalini kurduğum tek üniversite; matematik öğretmenliği, eğitim görmek istediğim tek bölümdü. Eğitim kalitesi, öğrencisine sunduğu imkanlar ve kampüsünün güzelliğinin yanı sıra Boğaziçi’ni benim için çekici hatta tek tercih kılan en önemli sebep, başörtülü bir öğrenci olarak okuyabilmemdi. Türkiye’nin o zamanki şartlarında iyi bir öğrencilik hayatı yaşadığıma inanıyorum. Yoğun bir ders programımız olmasına rağmen, dersler genel olarak vaktimin küçük bir kısmını işgal ediyordu. Kitap Ayracı Projesi, bir grup arkadaşla çıkardığımız bir dergi ve diğer sosyal faaliyetler için harcadığım mesai, öğrencilik yıllarımı çok yoğun ve kıymetli bir hale getirdi. Dersler ve hocalarla da aram fena değildi, onur derecesiyle mezun oldum. O zamanlar animasyon alanında kendime bu şekilde bir yol çizeceğimi bilmiyordum ancak bilseydim, yine sadece Boğaziçi’nin eğitim fakültesini tercih ederdim.
Öğrencilik yıllarında hazırladığınız kitap ayraçlarından bir çocuk derneğine nasıl bir dertle yola çıktınız?
Kitap Ayracı Projesi’ni 2. sınıftayken başlatmıştık. O zamanlar şu anda olduğu gibi yoğun bir savaş ve açlık haberleri gündemimize düşüyordu ve biz yardım SMS’i atmaktan veya babamızdan aldığımız harçlığın bir kısmını transfer etmekten farklı bir şey yapmak istedik. Bir emek ortaya koymak, elinden gelenin en iyisini yapmak ve sonucunda bir kalbe dokunmak… Bunu nasıl yapabiliriz derken kitap ayraçları aklımıza geldi çünkü hedefimiz iyiliği öğrenciler arasında yaymaktı ve kitap ayraçları bunun için iyi bir araç olabilirdi. Ben tek tek çizip boyayarak, arkadaşım dergilerden resimler keserek kitap ayraçlarımızı hazırladık ve satışa sunduk. Elde edeceğimiz gelirle birkaç katarakt ameliyatı yaptırmayı düşünüyorduk ama sonra ayraçlar çok sevilince ve talep görünce projeyi büyüttük. İnternet sitemizi ve sosyal medya hesaplarımızı açtık, pek çok şehirde geniş çaplı organizasyonlar yapmaya başladık. Bize destek olan kişiler binleri buldu ve bu proje vesilesiyle tanıştığım arkadaşlarımla kendi derneğimizi açmaya, bir çatı altında buluşmaya karar verdik. Çatımız, iyiliğin üretildiği bir hane olsun dedik, “iyilikhane” ismini verdik. 7 yılı aşkın sürede Malavi’de 46 kişilik bir yetimhane, Patani’de 360 kişilik bir okul ve Bangladeş’te 170 kişilik bir yetimhane ve eğitim merkezi yaptırdık. Düzenli ve dönemsel faaliyetlerimizle binlerce çocuğa ulaştık ve ulaşmaya devam ediyoruz.
Bu süreç içerisinde birlikte yol yürüdüğümüz çok arkadaşımız oldu. Allah hepsinin emeklerinden razı olsun. En başından beri hedefimiz hiç değişmedi: Bir şey yapmak, onu da güzel bir şekilde yapmak… Yaptıklarımızın aklı başında her öğrencinin başlatıp yönetebileceği bir süreç olduğuna inanıyorum. Biz sadece sahip olduğumuz zamanı, yeteneği, imkânı ve sosyal medyayı; iyiliğe ve güzelliğe vesile kılmanın yollarını aradık ve bulduğumuz fikirleri uyguladık.
Bu süreçte iyiliğe dair neler tecrübe ettiniz? Bu noktada bizimle bir anınızı paylaşır mısınız?
Öncelikle iyiliğin sayılarla ölçülebilen bir şey olmadığını idrak ettim. Her ne kadar medya dili veya proje için konulan ‘hedefler’ sayı odaklı olsa da, yani “Şu kadar bütçeye, şu kadar insana ulaştık” demek daha ‘dikkate değer’ görünse de ben elde edilen sonucun değil, yürünen yolun ve ortaya konulan emeğin daha kıymetli olduğuna inanıyorum. Sonucun bu şekilde olması, bize emeklerimiz karşılığında Allah’ın bir lütfuydu. Bu noktada, sayısal değeri düşük ama manevi değeri çok yüksek olan birçok çabaya şahit olduk. Mesela Fatih'te bir tanıtım standımıza gelen küçük kız... Mendil sattığını ve bunda kazandığı tecrübeyi kitap ayraçlarının tanıtımında kullanmak istediğini söylemişti ve insanları standa davet etmişti. İyiliğine karşı nezaketen kendisine hediye etmek istediğimiz ayracı da ancak yetimhaneye bağış karşılığında kabul edeceğini söylemişti. Kermese gelip ‘Verebileceğim tek şeyim bu’ deyip alyansını uzatan bir genç kız, Whatsapp gruplarını açık artırma usulü harekete geçirip sabaha kadar yetimhanemize bağış toplayan bir teyze, proje ödevinde Kitap Ayracı Projesi’ni hikayeleştirip sınıf arkadaşlarına anlatarak iyilik çağrısında bulunan bir çocuk, sadece yetimlerle vakit geçirmek için sabah erken saatte Bursa’dan İstanbul’a gelen bir bey… Hepsi çok güzeldiler.
Boğaziçi'ni "işte benim okulum" diye tanımlayabiliyor muydunuz okurken? Tanımlamalı mı insan? Kampüste 5 sene yaşamış bir yolcu olmaktan ziyade, bir şeyler başaran insan olmak için buna ihtiyaç var mıdır?
Keskin sınırları olan tanımlamalar yapmaktan çekiniyorum. Boğaziçi benim şükür vesilemdir sadece, üzerinden kendimi ya da yapabildiklerimi tanımladığım bir şey değil. Boğaziçi’ne gelmeden önce hayalini kurduğum çok şey vardı, onlardan bir kısmına kavuştum, bir kısmı kalp kırgınlığı olarak kaldı. Hepsi için şükrediyorum. Ne yaşamış olursam olayım, beni bir şekilde ya geliştirdi ya da farklı imtihanlara hazırladı. Dediğiniz gibi yolculuğum esnasında uğradığım bir duraktı. Ben orada geçirdiğim dakikalarımı verimli değerlendirmeye çalıştım ve sonucunda nasibime bir şeyler düştü. İnsanın gayreti ve arayışı için her şeyin tam da istendiği haliyle, “işte benim …” diye tanımlayabileceği bir şekilde olması gerektiğine inanmıyorum. Dünyada hep eksikliğini yaşadığımız şeyler olacak. Başarmak için, bir emek ortaya koymak için tam olmayı beklersek, hiç hareket edemeyiz. Zaman ve imkan sınırlı. Elimizde ne varsa onu en güzel haliyle değerlendirmenin bir yolunu aramalı ve vakit kaybetmeden hareket etmeliyiz.
Animasyon alanına gelecek olursak, şu an kendi filminiz ve bildiğimiz kadarıyla kendi oluşturduğunuz bir karakter var. Bu alana girmenizde sizi etkileyen “o ân” neydi? Boğaziçi'nde okuyup tasarıma yönelmek isteyenlere ne söylemek istersiniz?
Animasyon alanına yönelmemde “o ân” diyebileceğim özel bir ânın değil de uzun bir sürecin etkisi olduğunu söyleyebilirim. "Yapabileceğinin en iyisini yapmak" ideali hayatımın pek çok aşamasında yolumu çizdi. Çocukluğumdan beri özel ilgi alanım olan resim ve animasyonun sadece bir hobi olarak kalmasını istemedim. Bu, ülkemizin ihtiyaç duyduğu bir alandı ve burada kendi sınırlarımı zorlayarak üreteceğim işlerin, bir matematik öğretmeni olarak insanlara verebileceklerimden daha etkili olabileceğine inandım, ve bu doğrultuda çalışmaya başladım. Belli bir yaştan sonra sıfırdan yeni şeylere yönelmek çok yorucu ve sıkıcı olabiliyor. Bu yüzden gerek tasarım, gerek başka alanda kendine farklı bir yol çizmeye niyetli arkadaşlara her şeyden önce sabır diliyorum. Artık eğitim kaynakları eskisi gibi sınırlı değil. Boğaziçi'ndeki arkadaşlar İngilizce bildikleri için ihtiyaçları olan bilginin çoğuna online bir şekilde kolaylıkla ulaşacaklardır. Mesele azimle yolda olmak ve iç movitasyonu yitirmemek için kendini sürekli beslemek sanırım.
Bu alana girmek isteyenler için program, Youtube kanalı, online ders veren site öneriniz var mı?
Bu alanın alt başlıkları çok olduğundan ve herkesin alt yapısına göre farklı bir yerden başlaması gerektiğinden dolayı direkt olarak bir kanalı öneremiyorum. Kısa bir aramayla gerek Youtube’ta gerekse Coursera, Lynda, Udemy gibi eğitim sitelerinde yüzlerce video bulunabilir. Genelde eğitim videosu bulmak değil de eğitim programı hazırlamak zor oluyor çünkü insanlar nereden nasıl başlayacaklarını bilemiyorlar ve gelişimlerini takip edecekleri bir sistem yok. Bu noktada özellikle animasyon ve illüstrasyon alanında profesyonel veya hobi olarak çalışmaya karar veren arkadaşlar için genel bir eğitim programı hazırlamayı ve kişiye özel eğitimler vermeyi düşünüyorum nasipse.
Hayal gücü nasıl beslenir? İlham kaynağınız nelerdir?
Gözlem yapmak. İnsanları, hayvanları uzun uzun izlemek. Doğadaki estetiği keşfetmek. Ve keşfe çıkanların ürettiği şeylerdeki detayları yakalamaya çalışmak.
En sevdiğiniz animasyon karakteri hangisi? Neden?
Sevdiğim çok fazla karakter var. Bazısında hikayeden bağımsız olarak karakter animasyonunu, bazısında o karaktere verilen rolü çok beğeniyorum. Avatar’ın Katara’sı, Pixar’ın Geri’si, Buz Devri’nin Scrat’ı, Çılgın Hırsız’ın minyonları, Yukarı Bak’ın Carl’ı, Shaun the Sheep’in koyunları, Bolt’un güvercinleri…
Kervan Dergi olarak bir yola çıktık. Boğaziçi'nden yola çıkan talebeler olarak yanımıza ne almalıyız ki yolda aç-susuz kalmayalım, hedefe ulaşalım?
Boğaziçi’nin size kazandırdığı disiplinin ve arkadaşlarınızla aranızdaki muhabbetin ve iyi niyetin bereketi ile güzel yerlere dokunmanızı dilerim. Süreç içerisinde araçları amaç haline getirmemeye ve amatör ruhu kaybetmeden profesyonel işler yapmaya gayret etmeye dikkat etmenizi öneririm naçizane. Gündemi ve süresi belli olan düzenli toplantılar yapmak, tutanak tutmak, verileri özenle ortak klasörlere kaydetmek, benzer yollardan geçmiş kişilerle bol bol istişare etmek, kararları ortak almak, alınan kararları vakit kaybetmeden uygulamak, dedikoduya hiçbir şekilde ortam hazırlamamak ve kalp kırmadan yol almak; bunlar ilk olarak aklıma gelen yol azıkları… Yolunuz açık olsun.
23.08.2018